Heybeliada Sanatoryumu, 15 Kasım 1924’te verem (tüberküloz) hastalarının tedavisi için açılmıştı. Kanser nasıl çağımızın hastalığıysa verem de o tarihlerde aynı şekilde pek çok kişinin yaşamına mal oluyordu. O tarihlerde vereme temiz havanın, çam kokusunun ve deniz havasının iyi geldiğine inanılıyordu. Bu nedenle Heybeliada tercih edilmişti. Sanatoryumun ilk başhekimi ise Tevfik İsmail Gökçe oldu. İlk başlarda soba ile ısıtılan sanatoryum, 1940’larda ek binalar yapılarak genişletildi. 1960’lara gelindiğinde verilen mücadeleler sayesinde verem artık bir salgın bir hastalık olmaktan çıkmıştı. Ancak sanatoryum varlığını devam ettirdi. 2005’te ise aniden kapatıldı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi.
Sanatoryum’a akademik açıdan ilgimi ilk defa yıllar önce Heybeliada’ya yaptığım bir gezide çekmişti. İlk gözüme çarpan binanın hâkim konumu ve terk edilmişliğiydi. Böylece efemeralarda Heybeliada Sanatoryumu’nun peşine düşme hikâyem başladı. Henüz akademik bir çalışma yapacak kadar yol almasam da Sanatoryum’un hafızasını korumaya çalışıyorum.
Heybeliada Sanatoryumu’nda yatan babasını ziyaret eden bir kişinin abisine yolladığı hatıra fotoğrafı, 1937
Sağlık Bakanlığı yeklilileri tarafından Heybeliada Sanatoryumu’nda yapılan bir teftiş, 1959
Arkada Heybeliada Sanatoryumu’nun yer aldığı bir hatıra fotoğrafı, 1933
Sanatoryum’daki hastaların yaptığı eserlerin sergilendiği köşe
Heybeliada Sanatoryumu’nu ziyaret eden öğrenciler ve öğretmeni
Sanatoryum’da görevli baş hemşire Hulki Hanım’a ait İş Bankası Adana Şubesi makbuzu, 1932
Heybeliada Sanatoryumu Başhekimi Zülfü Sami Özgen’e gönderine TBMM antetli mektup zarfı, 1936